TARİHÇE 13 Kasım 2024, 08:31
Karacabey’in Çeşnigir köyü tarihi bir Rum-Roma Köyüdür. Karacabey ilçesinin kuzey doğusunda ve ilçeye 19 kilometre uzaklıktadır. Çeşnici, Osmanlı saraylarında sultanın yemek ve mutfak işlerini yürüten kişiye denir. Köye Osmanlı Sarayı için sebze ve meyve ürettiği için Çeşnigir adı verilmiş. 1908 yıllığına göre 90 hane bulunan köyde 1927 yılında Mübadeleyle gelenlerin soyundan 304 insan yaşıyordu. 1837 yılında köyün dışında yapılmış olan Theotokos” kilisesinin sadece kalıntıları vardır.
Köyde bugün Mübadele ile Yunanistan’ın Langaza kasabasından ve bu bölgeden gelen göçmenler yaşamaktadır. Langaza, ATATÜRK’ün annesinin doğduğu yerdir. Atütürk’ün çocukluğu, dayısının çalıştığı Rapla çiftliği bu bölgededir.
Langaza yöresinden gelen mübadiller:
Selanik’e en yakın kasaba olan Langaza’nın köylerinde yaşayanlar mübadil Karacabey’in Çeşnigir ve Çamlıca köyleri dışında Bursa il merkezine bağlı köylere ve Demirtaş kasabasına yerleştirilmiştir.
Langaza’nın Cami, Çalı, Çirnal, Çolaklar, Dündarlı, Gırmıç, Kavak, Kuçkar, Nude, Pazarlı, Ramanda, Sufa / Sofos, Uğurlu ve Yaykırı köylerinden gelen mübadiller, Bursa’nın Görükle, Harmanlı, İnesi, İrfaniye, Karacaoba, Karakoca, Seyran, Subaşı, Sufa, Ulubat,Yaylacık köylerine yerleştirildiler.
Burada yaşayan Bulgarlar. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Trakya Yunanistan’a verilince Bulgaristan’a göç etmişler. Bölgede yaşayan Türkler tarım ve hayvancılıkla uğraşırken Yunanlılar ise esnaflık ve ticaret yapıyorlarmış.
*
Arkadaşım Ferhat, Çeşnigir köyüne muhtar seçildikten sonra yaptığı davetleri sıklaştırdı. 24 Ekim Cumartesi beni Karacabey’in Çeşnigir Köyü’ne götürecek midibüse binip Karacabey’e doğru yola koyuldum.
Eskiden devekuşu çiftliği, şimdiki at çiftliğinin yanından Çeşnigir’e giden yola saptık. Sarsıla sarsıla yolda ilerledik. İlk durağımız Cambaz köyüydü. Cambaz yolcularını indirdikten sonra yolumuza devam ettik. Bir sonraki durağımız Çamlıca köyüydü. Çamlıca köyünden sonra 3-4 kilometre mesafedeki Çeşnigir köyüne ulaştık.
Köy girişine yapılmış okul harabeye dönmüş, üstelik bahçesindeki Atatürk büstü ülkemizin “Aydınlanma” projesi gibi hızla solmakta.
Sonunda köy meydanına vardık. Meydandaki caminin yanında iki katlı köy konağı var. Konağın altında köy kahvesi ve bakkalı bulunuyordu. Bakkalın üstü muhtarlık. Köy kahvesinin açık olması köyün hala canlı olduğunu gösteriyor.
Arkadaşım, köy muhtarı Ferhat kahvenin bahçesinde beni bekliyordu. Kucaklaştık, oturup çay içtik. Kahvedekilerle, gelenlerle selamlaştık. Birkaç bardak çay içtikten sonra köyü dolaşalım dedim, o da hadi dedi, kalktık.
Köyün yaslandığı tepenin arkasında Nilüfer deltası bulunuyor.Yelkenliler ilk çağdan bu yana buradan yük alıp giderlermiş. Deltadan saraya bol miktarda balık da gidermiş. Köyde şu anda suyu akmayan üç çeşme Rumlardan kalmış.
Çeşmelerden bir tanesinin üzerindeki silik kitabede 1922 tarihi vardı. Ferhat Bey’in duyarlılığı kitabeyi yok olmaktan kurtarmış. Taş yollardan köyün üstüne çıktık. Zemini kayalık olan bu yeşil alan harman yeri olarak kullanılmış. Harman yerinin tam ortasında bir direk yükseliyor. Anten direği gibi yükselen bu direk iki yıl önce esen rüzgârı ölçmek için kurulmuş. Ferhat Bey, “ellerinde haritayla gelip yerini işaretlediler” dedi”. Ben de yakında burada bir rüzgâr tribünü görürsünüz” dedim.
Köyün bulunduğu mevkii, arkada sık ağaçlı tepeler, buraların çok eski bir yerleşim alanı olduğunu gösteriyordu. Burada bulunan iki su kaynağı köyün hem içme hem kullanma suyunu karşılıyor. Burada Anadolu’daki pagan dönemden kalan bir ibadet yeri olduğunu sanıyorum. Köyün kilisesi ve mezarlığı buradaymış. Şimdi sadece zemini kalmış, o da toprakla örtülmüş. Sanırım kilise buradaki pagan tapınağın üzerine yapılmış. Tepenin arkasında Nilüfer deltası var. Tepeden inersek Eski adı Arap Çiftliği olan Ekincik köyü ve bir tatlı su gölü var.
“Yarın yürüyüşe çıkıp Orman İdaresi’ne ait yangın kulesinden deltaya ve İmralı Adası’na bakarız“dedim. Ferhat Bey, köyün geliş yolu civarındaki Yel değirmeni mevkiini gösterdi. Burada bulunan eski yel değirmeninin kalıntıları zamanla yok olmuş. Sonra kalacağımız eve gittik. Yorgundum hemen yatıp uyudum.
Sabah kahvaltıdan sonra köy kahvesine gittik. Çay içip biraz sohbetten sonra kilisenin bulunduğu harman yerine çıktık. İlk su kaynağının üstüne dallardan yapılmış eski koyun ağılları çökmüş. Su kaynağının üstü kapatılmış ve sterilize edilmiş. Köye gelen göçmenler kaynaktan gelen suyun önüne koyunlar için ilaçlama havuzu yapmışlar. Koyunlarını bu havuzdaki ilaçlı sudan geçiriyorlarmış. İlaçlama havuzunun yanındaki birkaç asırlık söğüt ağacının altı koyunlar için gölgelik oluşturmuş. Kaynak suyu kilisenin yanından köydeki çeşmelere künklerle götürülmüş. Gezdiğim Rum köylerinde kadınların çamaşır yıkaması için yapılmış çamaşırhaneler vardı. Ferhat Bey’e köyün çamaşırhanesini sorduğumda ikinci kaynağın yanında olduğunu söyledi. O da zamanla yıkılmış.
*
Ferhat Bey’le tepelere vurduk.Kilisenin olduğu yere geldik. Üstü toprakla örtülmüş.Biraz yukarıda koyunların yıkandığı bir yalak ve koyunlar için Açıkhava ağılı bulunuyordu.
Zamanında devler rüzgâr ölçümü yaptırmış anlaşılan, bir firmanın diktiği rüzgârgülü dikilmiş. Çalıkların arasına daldık. Arada bir çileğe benzer davulga (*) koparıp yiyorduk. Dağ çileği veya kocayemiş diye de biliniyor. Ferhat Bey’in rahmetli amcasının orman içindeki tarlasına ulaştık. Biraz hüzünlendi, “Çocukluğumda buraya çok gelmiştim, yıllardır ekilmiyor” dedi. Bir müddet sonra yolumuzu kaybettik. Dikenli ağaçların arasından giderken her tarafımıza dikenler batıyordu. Sadece gözümüzü korumaya çalıştık.
Davulga
Patika ararken antik çağlardan kalma bir eşek yolu bulduk. Geçmiş yüzyıllarda tepeyi kısa yoldan aşarak iskeleye mal götürmek isteyenler yağışlı havalarda, kış aylarında yük taşıyan eşekleri ve kendileri için merdiven benzeri bir kısmı mermer ve taş parçalarından oluşmuş basamaklı bir yol inşa etmişler.
Antik yoldan tepeye çıktık. Orman içindeki yoldan da yangın gözetleme kulesine çıktık. Gözetleme kulesine gelirken bazı sığırların dolaştığını gördüm. Sahipleri, kendileri beslensin diye salmışlar. Mevsim geldiğinde gelip ahırlara götürüyorlarmış.
Kule bekçisini bulduk. O gün yangın sezonu bitiyormuş, akşam evine dönecekmiş. Orman bekçisiyle çay içtik. Hava pusluydu, İmralı Ada’sını göremedik.
Dönüş yolunda yine fundalıklar arasında kaybolduk. Ferhat’a, “Sel yatağını takip edelim, o bizi düzlüğe götürür” dedim. İnişte bir domuzun çene kemiğini bulduk, dişleri üstündeydi. Biraz sonra başka bir domuzun toprakta açtığı taze izleri gördük ve ürperdik. Yolumuzun üzerinde çok sayıda mantar gördük ve topladık. Sonunda yakındaki Çamlıca köyüne indik.
Köye gelirken önümüzden bir tavuğu kapmış tilki önümüzden geçti. Nihayet köye indik. İlk evi geçtiğimizde bir kiliseyle karşılaşınca şaşırdım. Kilisenin etrafındaki eski evler çökmeye başlamış. Kilisenin önünde beş-altı yüzyıllık bir çınar ve vaftiz için kullanılan taş dibek vardı.
Temettuat defterlerinde Çeşnigir köyü:
1844 temettuat defterine göre Rum köyü olan Çeşnigir çoban kırı, yani sarayın çoban köylerindendi. Deftere göre, 56 haneli köyde 9 hanenin toprağının on dönümden az olduğu, sığırtmaç Nikola’nın hiç arazisi olmadığı görülüyor.Hane başına otuz dönüm arazi olduğu, bu arazinin yarısının ekilmeyip nadasa bırakıldığı anlaşılıyor.
Temettuat defterine göre 734 dönüm arazi ekilmiş, 731 dönüm arazi ise nadasa bırakılmıştır. Köyde iki hanede öküz olmadığı görülüyor. Birisi tüccar Panaki ve Yeniceli Karanfil. Tarla sürmek ve nakliyede kullanılan öküzler hane başına 1-4 arası. Batak olmadığı için köyde manda yok. Ayrıca çok sayıda at bulunan köyde eşek yok.
1844 temettuat defterine göre köyde İki hane koyun besliyor ÇakırköylüDimitraki ve Türkçe bilmez oğlu Kostanti. Çok sayıda ailede keçi bulunuyor. Köyün geliri 173149 kuruş. 16242 kuruş aşar ve 15911 kuruş vergi ödenmiş. Hane başına düşen ortalama gelir 3091 kuruş, ortalama vergi 300 kuruş.Köydeki 119 erkek toplam 468 kuruş cizye ödemişler.
Köyde 1835 yılında kilise papazı Vasil oğlu Niko, muhtarsa Yorgi oğlu Tanaş. Köydeki kilisenin komşu Çamlıca’da 1837 yapılan kiliseye istinaden, 1837 yılında yapıldığı sanılıyor.
1844 tarihli bir evrakta vekil Vasil ve vekil Yorgi’nin Çeşnigir köyü vergilerine yapılan zammın düşürülmesi talebi olduğu görülmüştür.